Sürgündeki Mavi Çocuklar..
Hiçbir zaman diğeri ile benzeşmez. Bazı zamanların; günleri, yerleri, gökleri, hasretleri, sevdaları, insanları savrulur. Mevsimin sonbaharına denk gelen esmer zaman günleri; mutsuzluğa ve umudun kırılışına davetiye çıkarmaktadır artık. Bu anlarda geriye bakmamak gerek kızgınlıkla, geleceğe de korkuyla bakmamak gerek. Dokunulabilenlere bakılmalı farkındalıkla… Ama işte hayat bu doğruları formülleştiremiyor yürekte ve bilinçte… Çünkü sokaklar sürgündeki mavi çocukların seslerine kulaklarını tıkamıştır ve kaldırımlar onların ayak izlerini silmektedir her adımda… Tüm yananlardan uçuşan onlardan kalan küldür. Kendi küllerinden doğanlar, yaşamda son sözü söyler de denilebilir. Ancak küllerde artık bir arada değildir. Fırtına o denli hırçın ve acımasızdır ki; iki zerreciği dahi buluşturmaz toprakta ve gökte…
İhanet hayatı kendisine siper ettiyse, dizler hiçbir menzile yol alamaz. Gölgen üzerinden ip atlar, parça parça tükenirken birazın. Zaten gidilebilinen yerde, öksüzlüğün memleketi olur. Ne istendiği bilinmeden gezinilir yapayalnız mendirek üzerinde. Çift taraf mavi deniz olsa da, yürek mavi karanlığa çalar. Güneş batınca bu memleket terk edilmek istenir. Kumsal çeker, sınır olur gidişe. Özel bir isim yazılır kumsala, dalganın sileceği biline biline. Dalgakıran kıramamıştır dalgayı. Çünkü su soğuk ve şefkatsizdi. Duyulan ve söylenen yalanlar, hafıza kaybına ilişkindi. Ama tarihin hafızasının kaybı olmuyor. Tarih kırk yıl öncesini halen aklında diri tutuyor.
Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk, 130.000 çocuğu yoksul ailelerinden daha iyi yaşam vaadiyle alıyor. Burada kilise İmparatorluğa yardım ve yataklıkta kusur eylemiyor. Ailelerine çocuklarının nereye gönderildikleri söylenmiyor, çocuklara ise ailelerinin öldükleri söyleniyor. Çocuklardan kardeş olanları aynı ülkeye gönderilmiyor. Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, Zimbabwe’de tarlalarda ve kötü işlerde çalıştırılıyor bu sürgün çocuklar. Yaşamları boyunca mavi düş gördürülmüyor. Zihinleri, bedenleri, ruhları istismarın en katmerlisini yaşıyor. Çok keyfi değildi çocukların beyaz sürgünlüğü. İmparatorluk sorumlu davranmıştır. Çünkü o zamanlarda; yani ikinci cihan harbi akabinde Kanada’nın ucuz iş gücüne, Avustralya’nın nüfusunun artışına, Zimbabwe’nin beyaz yöneticilere ihtiyacı vardı. 130.000 çocuk ihtiyaç üzerine sürgüne gönderilmişti. Ama çok da kibar medeniyetin beşiği. İhtiyaç üzerine gerçekleştirdiği bu uygulamanın asli unsurlarından, çocuk sürgünlerden özür diledi. Sürgünlerse nankörlük yapıp İmparatorluğa dava açtılar. Hatta daha da ileri giderek cinsel, fiziksel, psikolojik tacize uğradıklarını söylediler.
Gecenin karanlığına acı değil, sevda aksın diye hayatı idame ettirmeye devamda kararlı düş çocukları. Uzanırlar gökyüzüne, tutarlar yıldızları… Yapayalnız gülüş olur o çocuklar. Farklı iklimlerin insanıydılar. Sanki 130.000 çocuktan biriydiler. Midye satıyorlardı, Bodrum’un barlar sokağında. Karın tokluğuna mültecilik, zor meşgale olsa gerek… Yoksulluğun rengi hep mavidir onlar için. Cevat Şakir için de sürgünün rengi mavi değil miydi zaten? Mavi sürgünlük ayrıcalık değil midir? Bu biraz küstürülmüşler, karınları nerede doyuyorsa kendilerini oraya ait hissederler. Mayaları acıyla yoğrulmuş bu çocukların kalıcı hırsları yoktur. Ve onların da herkes gibi hayalleri, şöhretli figüranları vardı. Denizin tuzunu emerek beslenen midye siyah bir umut olur, limon sıkan parmaklarda. Yek düze günlerin geniş zamanlarına yaymışlardı düşlerini bu çocuklar. Ancak zaman da çabuk geçiyor ve büyüyordu bu çocuklar. Zaman; geceyi, midye satılan saatleri ve günü büyütür. Midye satan çocukları da…
Kalıcı olan her şeyin, acımasız bir kırılganlık ile karşılandığı sürecin, adilliği tartışmalıdır. Bu yazılanlar “Kırık Midyeler” filmi izlendiği için yazılmamıştır. İçeride bir ukde vardı. Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluğun sürgün çocukları ile midyeci çocukların kader birliği var gibi… Sokağın sakin bir köşesindeki her midye yemişlikte akla şu düşer; “Denizin tuzu, mavilik, okul, oyuncak, umut ve Mardin”… Yani Sürgündeki Mavi Çocuk… Yani düşlerin maviye düşmediği önceki hal…