SİGORTASIZ ÇALIŞTIRILAN İŞÇİLERİN HAKLARI NELERDİR?

Ülkemizde işçi statüsünde çalışan tüm şahısların Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olması zorunludur. Bu zorunluluğa uymayan bir çok işverenin olduğu bilinen bir gerçektir. İşvereni ve işçiyi buna iten en önemli sebepler, işveren de dahil olmak üzere sigortalının bilgisizliği ve bunun yanında işverenin bilgisinin olmasına rağmen işverenin sigorta primlerini ödemekten kaçınmasıdır. Hal böyle iken, sigortalı hizmetin tespiti davaları iş mahkemelerinin en çok mevcudiyeti olan uyuşmazlıklardan biri haline gelmiştir.
Sosyal güvenlik hakkı, bir takım mağduriyetlerde ve kazanılmış hak boyutunda kişilerin geleceklerini güvence altına almayı amaçlayan bir insan hakkıdır. Sosyal sigorta, ihtiyari değil, sosyal devlet ilkesi ve insan hakkı gereği zorunludur. Sigortalı olmak ise, işveren bakımından, işçinin sahip olması gereken bir Anayasal hak olmakla, işverenin de bu hakkı çalışana sağlaması bir yükümlülüktür. İşçinin sosyal güvencesinin zorunluluğu ve Anayasal hakkın bu kapsamda işverence ihmali ve kötü niyetli olarak sömürülmesi ihtimallerine karşı kanun koyucular buna ilişkin olarak bir takım yaptırımlar öngörmüştür.
Çalışmış olduğu süre zarfında bu hususa itiraz edemeyen veya haklarının verilmesini talep edemeyen işçilerin ilgili işveren ile çalışmasını sonlandıktan sonra geriye dönük olarak sigorta primlerinin yatırılması amacıyla dava açmaları mümkün olmakla birlikte, tanımlayacak olursak; sigorta bildirimi yapılmadan veya sigorta primi yatırılmadan çalışmakta olan işçilerin, anılan durumu öğrendiği ana kadar olan sigortasız çalışmış olduğu süreyi sigortalı hale getirmek amacı ile açılan davaya hizmet tespit davası denmektedir.
5510 Sayılı Kanun’unun 86.maddesi ” Aylık prim ve hizmet belgesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonunda başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” şeklindedir. İşbu kanun hükmü hizmet tespit davalarının yasal dayanağını oluşturmaktadır.
Bununla birlikte, hizmet tespit davasının açılması bir takım şartlara bağlanmıştır. Bu şartlardan bahsedecek olursak; Öncelikle sigortalının bu davayı açabilmesi için işverene ait iş yerinin 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası hükümlerine uygun şartları sağlayan iş yeri kapsamında olması zorunludur. Tespiti istenilen hizmetin bizzat davacı işçi tarafından sigortasız olarak görülmüş olması ve bu hususun da Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından daha önce tespit edilmemiş olması gerekmektedir.
İlgili kanun hükmünde de açıkça belirtildiği üzere, hizmet tespit davası, davaya konu işyerinde işçinin hizmetlerinin geçtiği yılın sonunda başlayarak 5 yıl içerisinde açılması zorunludur. Öngörülen 5 yıllık süre hak düşürücü süre olup, süresinde işbu davayı açmayan sigortalı süre geçtikten sonra hizmet tespit davası açma hakkını kaybedecektir. Şayet sigortalı ölmüş ise, sigortalının yasal mirasçıları hizmet tespit davası açabileceği gibi, mirasçılarının açacağı davada hak düşürücü süre, sigortalının ölüm tarihi itibariyle başlar.
Hizmet tespit davalarında görevli mahkeme, gerek 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası gerek 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu uyarınca İş Mahkemeleridir.
Hizmet tespit davalarında sigortalının fiili olarak çalışma durumu her türlü delille ispatlanabilmektedir. Çalışmanın varlığını ispatlayabilecek herkes açılan işbu davada tanık olarak gösterilerek dinlenilmesi talep edilebilir. İşçinin çalıştığını iddia ettiği dönemde işyerinde birlikte çalışmış olduğu kişilerin varlığı önemlidir. Tanık beyanları yanında, hizmetin ispatı bakımından, davacı işçinin söz konusu işyerinde çalıştığını gösteren her türlü yazılı belge ve evrak da mahkemeye delil olarak sunulabilir.