SANSÜR YASASI; GERÇEK VE DOĞRU NEDİR? KİMDİR, KİMİNDİR?

Türkiye Büyük Millet Meclisinin yeni yıl açılışından sonra ilk ele alınarak değerlendirileni, gazetecilik meslek örgütlerince Sansür yasası olarak belirtilen, Basın ve sosyal medya düzenlemesine dair dezenformasyon yasası oldu. En önemlisi Türk Ceza Kanunu’na, ‘yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ diye yeni bir suç ekleyen dezenformasyon yasası, TBMM Genel Kurulu’nda AKP ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla 13.10.2022 tarihinde kabul edildi ve 18.10.2022 tarihinde ise Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Bilindiği üzere, 40 maddelik kanunun en tartışmalı maddesi ise 29. madde oldu. 29’uncu maddeye göre, ‘‘halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kişiler’’ ibaresiyle ilgilisi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak. Öte yandan anonim hesapların ‘suçu işlemesi’ halinde veya ‘örgüt suçu’ olması halinde ceza yarı oranında arttırılacak.
Yeni yasayla birlikte sosyal medyadaki paylaşımlar çok ciddi kısıtlamalar getirilecek ve her vatandaşın, meslek birlikleri mensuplarının sosyal medya paylaşımları kıskaca alınacaktır. Yakın gelecekte tüm dünyaca yaşanan covid-19 verileri, belki de gelecekte ülkemizi bekleyen başka virüs tehditleri, maden kazaları, tren kazaları, belki her daim gündeme gelen büyük İstanbul depremi, yine yakın geçmişte yüzlerce metrekare orman alanlarının ve yüzlerce ağaçların ve hayvanların öldüğü Ege bölgesinde meydana gelen yangınlar gibi doğal afetler, yargıya intikal etmiş ya da henüz etmemiş toplumsal olaylar, davalar, Dünyaya ve ülkemize dair ekonomik gelişmeler, endişeleri ve tüm bunlara benzer yakınlıkta toplumsal olaylar hakkında ‘’doğruluğu’’ ispatlanmamış; spekülasyon olma ihtimali olan herhangi bir bilgiyi sosyal medya ya da haber sitelerinde paylaşmak, yaymak belki de sadece ‘’beğenmek’’ bile bu kanuna göre suç kapsamında sayılabilecektir.
Sosyal medya kullanıcılarının, yazılı ya da sözlü olarak haber yapanların yaptığı hangi paylaşımların suç kapsamında değerlendirileceğinin bu yasaya bakarak detaylandırmak mümkün görünmemektedir. Suç tipine ilişkin açıklamalar arasında yanıltıcı veya gerçeğe aykırı bilginin ne olduğundan bahsedilmemekte ve bu tespitin nasıl yapılacağına dair bir kriterin belirtilmemesi ve muğlak bırakılması, hukuk devleti ilkelerine ve Anayasa’ya açıkça aykırıdır. Anayasa’nın 13. Maddesine aykırı olarak, ifade ve basın hürriyetlerinin özüne müdahale teşkil edecek nitelikteki bu yasa çok ciddi ihlallere sebebiyet verecektir.
Diğer yandan sosyal medyanın gücünü oldukça iyi biliyoruz, biliyorlar. Yüzlerce hukuki ve yazılı müracaatları sürüncemede bırakılarak yüzlerce kadın ölümüne sebebiyet veren, ağır işleyen yargı mekanizmasında bir nebze bu tıkanıklığı açma, farkındalık sağlama görünmeyeni gösterme çabası ile yardım çığlıklarının klavyeden dökülme mecburiyeti neticesi, bir çok da kadınımızın hayatı kurtuldu. Avukatların onlarca müracaatı ile yüzüne bile bakılmayan kimi taciz, ölüm tehdidine dair olaylar maalesef sosyal medya tepkisi ile hızlanmadı mı? Buradaki tek gerçek; Yargının yoğunluk bahanesiyle elinin altına bırakıp kapağını dahi açmadığı dosyalar yüzünden kurtaramadığımız canım kadınlarımızdı!
Hatırlayalım, Gezi direnişi nasıl başladı?
Türkiye tarihinin en kitlesel ve uzun süreli eylemleri olarak tarihe geçen Gezi Direnişi, iş makinelerinin Gezi Parkı’na girmeleriyle ve yıkıma başlaması ile Taksim Gezi Parkı’nda yıkımın başladığı haberini alan Taksim Dayanışması üyeleri ve bir grup aktivist parka giderek iş makinelerini engellemeye çalışmasına engel olma çabasıydı.
Yıkımı önlemek amacıyla Gezi Parkı’na gidenler arasında bir aktivistin tarihe “Gezi’nin ilk tweeti” olarak geçecek: “… Kepçeler ve dozerler Gezi Parkı’nı yıkmak üzere Divan Oteli tarafından girmeye çalışıyor.. Herkesi yıkıma karşı durmaya bekliyoruz. ” tweeti atmas ile başladı.
Oysa buradaki tek gerçek ; Gezi parkının yok olmasını engellemek, yaşayan ağaçların kesimine engel olmaktı.
İlk tweet sonrası cevap olarak gelen ilk tweet: ‘’ bilgi doğru mu?’’ olmuştu. Burada doğru bilgi neydi?
“Bu mücadele tüm canlılar için; Taksim bizim, İstanbul bizim.” sloganını yaymak, haksızlığa karşı dik durmak, canından olmak. Tek ‘’gerçek’’ toprağa, bizim olana birlikte sahip çıkma gayesi idi.
Daha nice yazılı, sözlü çağrılar..
Netice olarak; 29. maddesinin içerdiği muğlak kavramlar nedeniyle kanunun; hukuk devletinin öncelik ilkeleri olan devlete ve hukuka güven ilkesiyle en önemlisi de belirlilik ilkesini ihlâl ettiği ‘’gerçektir’’. Çünkü Kanunun bu maddesi, bir fiilin suç oluşturup oluşturmadığı konusunda kamu makamlarına, iktidara çok geniş takdir yetkisi tanımıştır. Yine bu madde hukuk devletinin ilkelerine, hukuka güven ve belirlilik ilkeleriyle bağdaşmamaktadır ve ayrıca Anayasa’nın m.13’e aykırı olarak, ifade ve basın hürriyetlerinin özüne müdahale teşkil etmektedir.
Demokrasilerin vazgeçilmez ayağı olarak, sağlıklı ve bilinçli bir kamuoyunun oluşmasından bahsedebilmek için, bireylerin kendisini özgür ve hür ifadesi ile, her farklı fikre saygı çerçevesinde eylemde bulunması ile ve hukuk devleti ilkelerine uyumlu düzenlemeler ile mümkün olacaktır. Aksi mümkün olmayacaktır. Buna doğrultuda, ifade özgürlüğü üzerine konan/ konmaya çalışılan bir sınırlamanın kabul görülebilmesi için, bu sınırlamanın önce kanunen tereddüde yer vermeyecek şekilde belirlenmiş olması, ikincisi ise, bu sınırlamanın kısıtlamanın demokratik bir toplumda gerekli olması gerekmektedir.
Haber alma, bilgi alma haklarımızı kısıtlayan, bunlara erişimini engelleyen, her birimizin ifade özgürlüğünü kısıtlayan, haksız ve telafisi güç yargılamaların ve hatta mahkumiyetlerin doğabileceği, insan haklarına, Anayasa açıkça aykırı ; Sosyal medyada ve haber yayınlarında dezenformasyonunun önlenmesi bu şekilde “muğlak” yasalarla değil, özgür ve eşit biçimde haberciliğin sağlanması, basının ve vatandaşın özgür ifade ortamında siyasi baskı ve müdahalelerden arındırılarak herkes için yayın, haber yapmasına, almasına ve bilgi paylaşmasına olanak tanınmasıyla mümkün olabilecektir.