Prag’da jazz kokusu!
Havanın belki de en soğuk olduğu bir dönemde bulunduğum Prag ‘ da , ısınmak için her fırsatta sıcak şarap yudumluyorum .. Orta Avrupa ‘ nın bu dönemde kendisini keskince hissettiren soğuk ikliminde , bizim ülkemizde her köşe başında içebileceğin sıcak demleme çay gibi , Prag ‘ da da her köşe başında sadece kokusuyla bile etkilenebileceğiniz sıcak şarapları bulmak çok kolay.
Bir jazz şehri Prag , sokaklarda yürürken birkaç jazz sanatçısının kendilerinden geçmiş bir şekilde müzik yaptıklarını duymak olası , sokak müziğinin kültür olarak gerçekten benimsendiği bu şehirden , eğer bir jazz hayranıysanız gerçekten haz alabilirsiniz . Hatta bir keresinde , sesi ilk duyduğum zaman bu sesin Leonard Cohen ‘ e ait olduğunu iddaa edebileceğim bir sokak müzisyenleri grubuna da şahit oldum , benim ellerim soğuktan donarken ve ısıtmak için bin bir şekle girerken , o soğuğa ramen kontrbasın hiçbir şey yokmuş gibi aralıksız bir şekilde müziğine devam edip çalmasını hem taktir ettim , hem de bu adamlar nasıl üşümüyor diye sonucuna ulaşamadığım başarısız bir beyin fırtınasını da kalkışmadım değil.
Şehrin tarihi mimarisinin ve hayatın daha yoğun olduğu bölge “Old Town” olarak adlandırılıyor , ilk bir kaç dakika sadece etrafa hayranlıkla baktıktan sonra buraya neden ” masal şehri ” dendiğini gerçekten çok iyi anlıyorsunuz , her yerin genelde yürüme mesafesinde olması hayatı kolaylaştırmakla beraber , biraz yürüdükten sonra , sizi üzerinde onlarca heykel olan tarihi bir köprü karşılıyor , ” Charles Köprüsü ” .. Kral 4. Charles tarafından yaptırılan köprüde 75 e yakın heykel mevcut , altından ise Vltava Nehri geçmekte. Birçok Avrupa şehri gibi Prag ‘ da nehir kenarına yapılmış olan bir şehir , yaz aylarında nehir turizmi ne kadar yaygın olsa da kış ayları için ne yazık ki aynı şey geçerli değil.
Yemek konusunda tüm dünyayı sardığımız gibi burada da Türk kebapçılarını görmek insanı şaşırtmıyor . Fakat neredeyse birçok dünya mutfağından restorantlar mevcut , özellikle İtalyan Restorantlarını her köşe başında görmek olası ama lütfen bir yere oturmadan önce dışarıda ki menüyü ve fiyatlara iyi inceleyin , yemekten sonra hesapta hüsrana uğramayıp tatilinizi tatlı bir şekilde geçirmeye devam etmeniz için bu çok önemli 🙂
Şehir merkezinde genel olarak çoğu insan İngilizce biliyor ve kibar , yardımsever insanlar, ki yolumuzu kaybedip yön sorduğumuz insana İngilizce biliyor musun diye sorduğumuzda , – biraz biliyorum , diyip ülkemizde ki İngilizceyi çok iyi konuşuyorum diyen bir çok insandan daha iyi konuşarak yol tarifi eden birkaç kişiye de şahit olduk:)
Meşhur saat kulesini unutmayalım , gerçekten çok farklı bir mimari eser olan saat kulesinde , yelkovan her 12 ‘ yi gösterip bir saat geçtiği zaman sizi mekanik bir gösteri bekliyor , saatin üstünde dönen insan motifler vb. küçük gösteriler bulunuyor ..En azından bir kere görülmeye değer..
Tramvay tüm şehri sardığı için ulaşım gerçekten çok kolay ve aynı zamanda hiçbir ulaşım aracının bir şehre bu kadar yakışacağını düşünmezdim , gerçekten bembeyaz bir şehrin arasında yavaş yavaş yoluna devam eden ve yavaş olmasından dolayı çevreyi gözlemlemeniz için ideal olan bir ulaşım aracı . Umarım bizim ülkemizde de daha fazla yaygınlaşır..
Ve şehre zirvelerden bir bakış : Prag Kalesi . Şehri kuşbakışı gören bir yerde bulunan Prag Kalesi 9.yüzyılda başlamış ve yüzyıllar geçtikçe bir çok savaş görmüş geçirmiş , yıkılmış , tekrar yapılmış , restore edilmiş , mükemmel bir mimari eser . Dünyanın en büyük antik kalelerinden biri olmakla beraber içinde kendinizi dakikalarca bakmaktan alamadığınız bir kiliseyi barındırıyor.
Eğer şanslıysanız askerlerin nöbet değiştirme merasimini de görebilirsiniz:)
Prag ‘ da diğer Avrupa şehirleri kadar Türk izi olmamakla beraber , geçmişten gelen ve halen şiirleriyle yaşayan Nazım Hikmet ‘ in izini bulabilirsiniz . Şiirlerini yazdığı Slavya kahvesi , şehirde yürüme mesafesinde ,fakat bizim daha , çok loş , sakin ve küçük bir kahve olmasını beklerken , bizi papyonlu garsonların karşıladığı şaşırdığımız bir ortam ile karşılaştık , duvarlarda belli yerlerde Nazım Hikmet ‘ in resimlerinin bulunmasıyla birlikte bir o kadar lükse kaçan iç mimarisi , çalışan profili ve hitap ettiği kitle , bize geçmişten günümüze çok şey değiştiğini fark ettirdi..Fakat yine de bir görmenizi öneririm 🙂
Gerçekten Orta Avrupa’ da ki gözde şehrim Prag ‘ dır , gerek insanı , gerek şehrin atmosferi , insanı fazlasıyla etkiliyor , bu şehrin kış havasını içimize çektik , bir de yazın gelmek şart . Eğer sizin de yolunuz Orta Avrupa ‘ ya düşerse jazz sesini takip edin , yolunuz Prag ‘ a çıkacaktır..
E. Şafak Aslan