BAZEN DİRENMEK GEREK
Bir düş gördüm dün gece; tek yumruk olmuş haksızlığa direniyordu tüm ülke. Bir düş gördüm; ırkı ve dini ne olursa olsun, göz göze ediliyordu dualar. Bakışlar her dilde anlaşıyordu. Bir düş; öyle ki uzamıyordu mesafeler, konuştukça büyülüyor sarıldıkça aydınlatıyordu meşaleler. Bir; olduk dün gece düşlerimin orta yerinde. Ve sarsıp korkularımızı aştık içimizdeki nice fırtınayı. Bir oldu düşlerimle gece, sen, ben ve tüm ülke.
Bazen boyun eğerek yaşar kaderine razı gelirsin. Irkçılığa ve her türlü nefret suçuna karşı sessiz kalırsın. Direnmeyi bir suç, isyanı ayıp bilirsin. Bazen güçsüz hissedersin kendini. Yalnız ve çaresiz yaşamayı tek seçenek olarak görürsün. Sorgulamayı günah, düşünmeyi gereksiz zannedersin. Bazen ağır gelir gerçekler ve herkesten çok kendinden kaçarsın. Sorumluluk almak anormal başkasını suçlamak normaldir senin için…Ormanlarını yakar, kapı komşuna; sırf ırkı ya da dini başka diye düşman ederler seni. Gündüzlerini sömürüp pranga takarlar gecelerine ve parklarını yıkıp beton yığını ekerler düşlerine. Sen öyle yaşamaya devam edersin. Alışmışlığın getirdiği sessizlik ile göz yumarsın haksızlığa. Çünkü korkarsın..!.. Kaybettiklerinden fazla kaybedeceklerin gelir aklına..!.. Çok şükür diyerek avutursun kendini, beterin beteri var diyerek en beterine eşlik edersin. Kadın çocuk demeden döverler gözlerinin önünde. Ama sen güçlüyü haklı bilir, güçsüze söversin…Sen öyle yaşamaya devam edersin. Kabullenirsin ötekileştirmeyi, itilip kakılmayı marifet bilirsin. Çünkü korkarsın..!..Elinden alınanlardan fazla eline verilenlere bakarsın..!.. Bizden kötüsü de var diyerek gülümsersin içindeki karanlığa. Karardıkça için, utanmaz olur yüzündeki kahkaha. Yaşlı genç demeden döverler yanı başında. Ama sen menfaatini doğru bilir gerisine yanlış dersin. Ve kendine ait bir düşüncen olmadan, kişiliksiz bir şekilde yaşamaya devam edersin. Doğruyu söyleyecek, zalime karşı duracak cesareti bulamazsın kendinde. Korkarsın… Ağız dolusu haykıramazsın. Hep içinde atarsın da; sokaklarda nara atıp, yerlere çöp atmayı marifet bilirsin. Her şeyin eksikliğinden şikayet edersin de; barış ve özgürlüğün eksikliği hiç rahatsız etmez seni. Kendi inancına karışıldığında kızarsın ama başkasının inancına saldırırsın gönül rahatlığıyla. Çoğunluğu takip eder azınlığı ezmekten çekinmezsin. Çünkü senin için güce tapmak olağandır. Sana dokunulduğunda yeri göğü inletirsin de başkalarının ölümü rahatsız etmez seni. “Bana ne” der çekilirsin köşene. Zannedersin ki; gözlerini kapadığında hiçbir şey yaşanmıyor aslında. Senin için yanılmak, kahredici bir noksanlık değil güvende olmanı sağlayacak bir fazlalıktır. Çünkü sen; yaşarsın işte, nasıl sindirildiğini bilmeden… Betonu ağaca tercih etmek, ötekileştirmenin zirvesidir.
Bazen de öyle bir an gelir ki; boyun eğmez, kaderine razı gelmezsin. Irkların ve dinlerin üzerinde bir rüyaya dalarsın. Direnmeyi görev, isyanı gurur bilirsin. Çok güçlü hissedersin kendini. Halkınla bir olmanın keyfini hiçbir şeye değişmezsin. Sorgulamak ve düşünmek nefes almak gibi olur senin için.
Bazen aklın gider delirirsin. Bin sömürüye göğüs gerip bir ağacın kesilmesine katlanamaz hale gelirsin… Aslında akıl deliliğin çaresizliğidir…
Kızıl suyun kaynaması gibi kaynar için. Korkuların yuvasına çekilir. Tükenmek bilmez bir cesaret gelir kalbine yerleşir. Çıkarsın sokağa; yumruk yapıp salladığın ellerin bayrak olur, tüm ezberleri bozarak göğsünü siper edersin haksızlığa. Bilirsin, bir kez ölür insan ve bin kez yeşerir yapraklar. Güzeldir el el, göz göze meydanda olmak. Faşizme inat bir diğerine sarılmak güzeldir. Direnmek yeşertir içinde parkları, dik durmak aydınlatır gecenin ormanlarını. Güçlüden değil haklıdan yana olmak, yanlışın değil doğrunun peşinde koşmak, baskıya değil özgürlüğe gönül vermek ne güzel. Derin bir nefes gibi çekip İstanbulu içine, doyasıya direnmek ne güzel. Korkularını, kaygılarını bırakıp bir kenara, umutsuzluğu söküp atarcasına içinden ve insan olduğunu hatırlayarak uyanmak bir sabaha… Direnmek, hiç uyumamaktır aslında. Gözlerini, kalbini, ruhunu açmaktır doğruluğa… Güç sahipleri iyi bilsin ki; kime ateş etsen kendini vurursun bu topraklarda. Bize şiddeti, kavgayı anlatmasınlar. Bize dalından taze koparılmış sevgiyi anlatsınlar. Çileğin kokusunu kirazın tadını anlatsınlar. Kralların masallarını değil, çobanların hayallerini anlatsınlar. Çünkü Krallar uyurken mutlu çobanlar anlattı bize sevgiyi. Krallar talan ederken rüyalarımızı çobanlar bin dua nakışladı kalbimize.
Zamanın kapısını açan kutsal bir anahtar olsun kalbin ve asla haksızlığa boyun eğmesin.
Bir düş gibiydi direnmek seninle. Nöbetleşe beklemekti geceyi, bölüp paylaşmak orta yerinden ekmeği. Yel değirmenlerini geçip yel’in kendisine kafa tutmak gibiydi. Ve Yağmurlar altında sarmaş dolaş yürümek çığlık çığlığa. Sesi geçip sessizliğe sarılmaktı isyanımız. Koşup gelmekti heyecanın orta yerinden. İçsel bir haykırışın melodisiydi keskin sözler. Ve kararlı bakışlar, kalbimizde açan şarkılardı… Seninle direnmek kaderi geçip Tanrıya kafa tutmak gibiydi. Bu yüzden sevgilim; diğer geceleri bilmem ama direndiğin gecelerde ölmezsin…
NOT: Benim için Gezi Parkı direnişi sadece yeşilin korunmasıyla ilgiliydi. Şiddet ve siyaset içeren pankartlar, birleştirici değil ötekileştiren söylemler benim direnme anlayışıma aykırıdır. ŞİDDETSİZ VE SİYASETSİZ bir direnişi destekleyebilirim ancak. Seçime bu kadar kısa süre kala hükümet istifa sloganlarını da ciddi bulmuyorum. Polisin abartılı güç gösterisini tüm benliğimle kınadığım gibi, polise küfür edenleri, taş atanları da aynı şekilde kınıyorum. Asla bir araya gelmeyecek insanları bir araya getirdiği için gezi olaylarına saygı duyuyor; birbirine hiç tahammül etmeyen kitleleri de doğurduğu için de kızıyorum. İnsanlar ikiye ayrılır. Bir sömürenler iki sömürülenler. Bizim gerçek direnişimiz kapitalizme karşı olmalıdır. Biz tüm halkların mutlu bir şekilde yaşadığı bir düzeni tesis ettikten sonra, tek yumruk olmalı ve dünya ile birlikte ülkemizi de sömüren bu düzene karşı direnmeliyiz.
Ağaçların kesilip yerlerine beton yapıların dikilmesine gönlüm razı değil. Ancak demokrasinin gereği olarak seçimle iş başına gelen partilerinde halk isyanları ve darbelerle görevden alınmasına gönlüm yine razı olmuyor.
Birbirine saygı duymayan insanların bir arada yaşamaya çalışmasından endişe duyuyorum. Bu gerginlik, bu belirsizlik, bu duygusal kaos içimi bunaltıyor. Eksik adalet duygusu, ırkçılık, nefret suçlarının bu kadar doğal karşılanması beni tedirgin ediyor.
Yine de umutluyum. Birbirini seven, değer veren, destekleyen, en zor anlarında yan yana olan insanları görmek beni umutlandırıyor. En kritik anlarda polise çiçek veren göstericileri görmek, yere düşen bir genci elinden tutup kaldıran polisi görmek; örnekleri az da olsa beni umutlandırıyor. Biliyorum her şeye rağmen içimizde birbirimize sarılma duygusu var. Biliyorum kimse kapitalizm denen bu çürük sistemde yaşamaktan mutlu değil. Biliyorum aslında herkes huzur ve güven içinde yaşamak istiyor. Biliyorum hepimiz birbirimizden korkuyoruz. Oysa tek yapmamız gereken şey ayağa kalkmak ve birbirimize sarılmak.
Sonuçta farklı sokaklarda oynayan aynı çocuklarız biz. Tek dileğim; sevgi ve barışın çığlığı ile yankılansın akşamlar ve yönünü şaşırmamış bir ülkenin özlemiyle ölmesin kuşlar.